İstanbul polisi, 104 yıl önce belki de tarihinin en zorlu sınavını şehre kan kusturan Hrisantos çetesini çökerterek vermişti. 

Burak ARTUNER

İstanbullu Hrisantos, küçük yaşlarından itibaren suça bulaşmıştı. Yaşı ilerledikçe işlediği suçların kapsam ve niteliğini artırmıştı. Hrisantos, 1918’de İstanbul’un İtilâf Devletleri’nin işgali altına girmesinin ardından işgalci İtilâf Devletleri’nden de destek görmeye başlamıştı. Hrisantos ve çetesi aldığı bu güçle İşgal İstanbul’unun üzerine adeta bir kâbus gibi çökmüştü.

KAPKAÇÇILIK VE HIRSIZLIKLA SUÇ DÜNYASINA ADIM ATTI

Asıl adı Hristo Anastadiyadis Veledi Ahilya olan Hrisantos’un annesi Andernohin Beyoğlu’nda fuhuş yaptıran bir umumhanenin işletmecisiydi.

Hrisantos’un bir kız kardeşi ve kendisinden beş yaş büyük olup Laternacı Koço adıyla anılan bir de ağabeyi vardı. Hrisantos, ağabeyi Koço ile birlikte tramvaylarda yolcuların para çantalarını kapıp kaçarak, annesinin umumhanesine gelen erkeklerin paralarını çalarak suç dünyasına adım attı.

ÇETE KURDU

Sonraları çevresine Fantoma Mehmet, Zafiri, Harito, makarnacı Niko, demirci Andon gibi suçluları toplayarak organize bir çete kurdu. Bugünkü Kurtuluş semti yani Tatavla merkez üssüydü. Dolapdere, Sinanköy, Bülbülderesi ve Beyoğlu’nun arka sokaklarına kan kusturmaya başladı.

MUHALLEBİCİYİ ÖLDÜRÜP PARALARINI ÇALDILAR

Hrisantos Çetesi, ilk cinayetini Boğazkesen’de muhallebicilik yapan Recep Usta’yı öldürerek gerçekleştirdi. Süt almak bahanesiyle sabahın erken saatlerinde Recep Usta’nın Boğazkesen’deki dükkânına giren Hrisantos, Fantoma Mehmet ve Makarnacı Niko ellerindeki demir parçaları ve kamalarla 65 yaşındaki Recep Usta’yı katledip, dükkândaki paraları da alarak kaçtılar.
Hrisantos ve arkadaşları olaydan kısa bir süre sonra yakalanıp tutuklandılar. Ancak yattıkları hapishanedeki koğuşlarından bir tünel kazarak firar etmeyi başardılar.

Sonrasında gerek İngilizlerin, gerekse Beyoğlu Rumlarının desteğiyle artık önü alınamaz bir katile dönüşen Hrisantos’un ilk şehit ettiği Türk polisi ise Taksim Polis Merkezi personelinden Mehmet Efendi oldu.

TECAVÜZE ENGEL OLMAYA ÇALIŞAN POLİSİ ŞEHİT ETTİLER

Mehmet Efendi bir gece görev yaptığı merkeze doğru giderken, Hrisantos ve arkadaşları tarafından sokak ortasında tecavüz edilmek istenen Madam Despina adlı bir kadını kurtarmak isterken,Hrisantos’un kurşunlarıyla şehit edildi. Bu, Hrisantos’un ilk polis cinayeti olarak kayıtlara geçti.

AMANSIZ TAKİP

Cinayetin ardından Hrisantos ile diğer çete elemanlarının yakalanması için emniyet güçleri sıkı bir takip başlattı.

Bu işte görev alanlardan biri de Komiser Fahri’ydi. Komiser Fahri, yanına aldığı üç polis memuruyla birlikte Hrisantos’un peşine düştü, ancak yaptığı plan başarısız olunca, ansızın karşısına çıkan Hrisantos tarafından öldürüldü.

Çetenin polis cinayetleri henüz yeni başlıyordu.

Komiser Fahri’nin öldürülmesinden yaklaşık üç ay kadar sonra bir gece Hrisantos ve arkadaşları Beyoğlu Ziba Sokağı’nda, yine Taksim Polis Merkezi’nde görevli Komiser Muavini Hüsnü Bey ve Polis Memuru Ali Efendi ile karşılaştı. Bu memurlardan daha çabuk hareket ederek silahlarını alan Hrisantos ve arkadaşları yine kaçmayı başardı.

Takip için Dolapdere Merkezi’nden gönderilen Polis Memuru İbrahim Efendi ise Hrisantos tarafından başından vurularak şehit edildi.

Hrisantos çetesi bundan sonra polis cinayetlerine hız verdi.

İstanbul polisinin içindeki intikam ateşini de iyice alevlendi.

ÇETEYE AĞIR DARBELER VURULDU

Bu cinayetlerin ardından Hrisantos yakalanamasa da çeteye ağır darbeler vurulmaya başlandı. Bu darbelerden ilki; Hrisantos’un sağ kolu durumundaki Zafiri’nin İkinci Şube Müdür Muavini Faik Bey tarafından öldürülmesi oldu.

Faik Bey, bir müddetten beri takip ettiği Zafiri’nin, Kalyoncukolluğu’ndaki bir muhallebici dükkânına girdiğini haber alınca dükkâna giderek katilin karşısına çıkmıştı. Faik Bey Zafiri’nin hüviyetini sorunca, Zafiri tabancasını çekerek Faik Bey’e doğru ateş etti. Bunu tahmin eden Faik Bey, ani bir hareketle eğildi fakat yine de göğsünün sol tarafından vuruldu. Yaralanmasına rağmen kendisini toplayan Faik Bey, Zafiri’yi altı el ateş ederek öldürdü.

Bu haber, Osmanlı Devleti’nin üst düzey bürokratik kademelerinde gerekse İstanbul halkı arasında büyük bir sevince yol açtı. Padişah bir irâde-i seniyye ile Faik Bey’e üçüncü dereceden Osmani Nişanı verdi.

Hrisantos Çetesi’ne ikinci darbe çetenin ele başlarından Harito’nun öldürülmesi oldu.

ÇEMBER DARALDI

Çetenin ikinci ve üçüncü adamları öldürülünce, artık Hrisantos’un çevresindeki çember daralmaya başladı.

Hrisantos’un işlediği polis cinayetleri henüz bitmemişti. Bir gece Hrisantos ile çetenin diğer elemanlarından Demirci Andon, Ziba Sokağı’nda bulunan bir evde içki içip eğlendikten sonra dışarı çıktıklarında Polis Memuru Necati Bey ve Bekçi Sabri Efendi ile karşılaştılar.

Haydutlar kendilerine yöneltilen dur ihtarına karşılık ateş etmeye başlayarak Necati Bey ile Sabri Efendi’yi de şehit ettiler. Bu iki görevliyi de katletmekten cesaret alan Hrisantos, arkadaşları ile tekrar soygunculuğa başladı.

KUYUMCU SOYGUNUNDAN SONRA ÇÖZÜLME

Bu kez hedefte Mihail isminde bir sarraf vardı. Ancak bu soygun işinde işler tersine döndü. Soygunda Sarraf Mihail’in iki kardeşi öldürüldü ancak çetenin önemli isimlerinden Makarnacı Niko yakalandı. Onun verdiğgi bilgilerle çetenin bir diğer önemli ismi Fantoma Mehmet de Bülbülderesi’nde saklandığı bir evde ele geçirildi. Demirci Andon da bir çatışmada yaralı ele geçirildi. Hrisantos hâlâ yakalanmamış olsa da çetesi sonunda çökertilmişti.

YUNANİSTAN’A KAÇTI

Hrisantos da etrafındaki çemberin iyiden iyiye daraldığının farkındaydı. Artık İstanbul’da barınması zora girmişti. Bu yüzden sevgilisi Eftimya ile birlikte 1920 yılının Mart ayında Yunanistan’a kaçtı. Hrisantos, Yunanistan’a varınca Pire’ye yerleşti ve burada bir meyhane işletmeye başladı.
İddialara göre o dönemde İstanbul’daki yaşantısının aksine sükûnetli bir hayat geçirmeye başladı. Fakat bu durum uzun sürmedi.

PİRE’DE JANDARMAYI ÖLDÜRDÜ

Hrisantos, Pire’de görev yapan Panayot isminde bir jandarmayı sevgilisi Eftimya’ya âşık olup rahatsız ettiği gerekçesiyle öldürdü.
Yunanistan’da da kaçak durumuna düşünce, önce Selanik’e kaçtı sonra kendisinden gizli İstanbul’a dönen sevgilisi Eftimya’yı bulup cezalandırmak için Aşil Anastasyadis adına düzenlenmiş sahte bir pasaportla 1920 yılının eylül ayı başlarında tekrar İstanbul’a geldi.

ERMENİ HAYDUTLA KISTIRILDI

Hrisantos, İstanbul’a döndükten sonra, kendisi Yunanistan’da iken şöhreti gitgide artan ve o dönemlerde İstanbul polisi tarafından sıkı bir şekilde takip edilen Nobar isminde Ermeni asıllı bir haydutla irtibat kurdu.

YARALI OLARAK KAÇMAYI BAŞARDI

6 Eylül 1920 gecesi Dolapdere Polis Merkezi’nde görevli memurlar Nobar’ın evinin etrafında pusu kurarak beklemeye başladıı. Yarım saat sonra iki şahıs evin önüne geldiğinde polislerin dur ihtarına ateşle karşılık verdi. Çatışmanın ardından şüpheliler olay yerinden kaçtı.

SEVGİLİSİNİN BABASI YERİNİ BİLDİRDİ

Ertesi gün Dolapdere Polis Merkezi’ne gelen Hrisantos’un eski sevgilisi Eftimya’nın babası Meyhaneci Brava, Hrisantos’un İstanbul’a döndüğünü, kızıyla kendisinin hayatının tehlikede olduğunu bildirdi.

Ayrıca çok önemli bir bilgiyi de polisle paylaştı: Hrisantos, Balıkçı Agaton isminde birinin Tatavla Direkçibaşı Sokağı’ndaki evinde yaralı olarak kalıyordu. Balıkçı Agaton’la dışarıda temas kuran polis, onu da Hrisantos’u yakalama planına dahil etti.

7 Eylül 1920’yi 8 Eylül’e bağlayan gece ev sarıldı. Hrisantos, kuşatılan evin arka tarafında bahçeye bakan zemin kattaki bir odada yatıyordu.

Evin bu kısmı da Komiser Yardımcısı Muharrem ile polis memurlarından Cafer Tayyar Efendiler tarafından kuşatıldı. Plana göre, kendileri odanın penceresine kadar sokulacaklar, bu arada Agaton da evine giderek Hrisantos’a yemeğini ve ilaçlarını verecek, kendisine uyumasını tavsiye edip başında nöbet bekleyeceğini söyleyerek Hrisantos’un silahlarını alacaktı.

Hrisantos uykuya geçince Agaton, kararlaştırılan parola gereğince iki kez kuvvetli bir şekilde öksürecek ve hemen odanın penceresinde beklemekte olan Muharrem ve Cafer Tayyar Efendiler içeriye gireceklerdi.

Bir aksilik olur Hrisantos evin ön tarafından kaçmaya çalışırsa burada da Komiser Tahsin Bey ile birlikte bekleyen diğer polisler tarafından kıstırılacaktı.

İşgal İstanbul’unda kan kusturan çete lideri Hrisantos artık son saatlerini yaşıyordu. Ancak bu arada bir aksilik oldu.

TUZAĞI ANLAYIP ATEŞ AÇTI

Muharrem ve Cafer Efendiler, Hrisantos’un yattığı odaya yavaşça yaklaşırlarken istemeden çıkardıkları sesler yüzünden Hrisantos uyandı ve pusuya düşürüldüğünü anlayarak Agaton’un elinden silahlarını alıp pencereden dışarıya doğru ateş etmeye başladı.

Muharrem ve Cafer Tayyar Efendiler de bu ateşe karşılık verdiler. Bir ara Hrisantos’un ateşi kesmesi üzerine hızlıca pencereden odaya daldılar. Muharrem Efendi polis katilinin yaralı bir şekilde yerde kıvrandığını görünce üzerine atıldı ve Hrisantos’un elinden silahlarını almak istedi. Hrisantos son bir çabayla silahını ateşledi ve Cafer Tayyar Efendi’yi karnından yaraladı.
Ancak Cafer Tayyar Efendi tekrar doğrularak şarjöründeki bütün mermileri yaralı Hrisantos’un üzerine boşalttı.

Kayıtlara göre 13 polisi şehit eden azılı çete lideri son nefesini bu kurşunlarla verdi.

Hrisantos’un cesedi önce Dolapdere Polis Merkezi’ne götürüldü, burada Sinanköy Kilisesi Papazı’na teslim edildi ve Papazköprü, Tatavla, Dolapdere ve Pangaltı Rumlarının da katıldığı bir tören ile kilise yakınındaki bir mezarlığa defnedildi.

Ünlü aktris Selda Alkor’un da babası olan Muharrem Alkor’un Hrisantos’u vurduğu silah ise bugün hâlâ polis müzesinde sergileniyor.

patronlardunyasi.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

xxx